belki bi şeyler olur umuduyla boş boş yürüdüm saatlerce. biraz olsun neşelendirecek belki heyecanlandıracak ya da heves ettirecek her hangi bi şey. bazı dükkanlara günlük yevmiye alabileceğim geçici iş verip veremeyeceklerini sordum. veremediler…
açlık kendini iyice varlığını hissettirmeye başlamıştı. üçüne beşine bakmadan bi işe girip karnımı doyurmalıydım. hep lokantalarda deniyordum şansımı, yemek de verirler diye. hatta bi ara sadece yemek için çalışmayı teklif etsem mi diye düşündüm ama dileniyormuşum gibi görünmemek için vazgeçtim.
üsküdar meydanındaki tarihi çeşmenin yanından geçerken biraz soluklanmak istedim. musluğun başına oturup su içtim. açken kana kana su da içemiyordu insan. fazla zorlamadım. yürümeye devam ettim.
sessiz sakin sokaklardan birinde ilerlerken müstakil bi evden bi tane adam çıktı. elinde üst üste dizilmiş, muhtemelen boş, karton pizza kutuları vardı. çöp konteynerinin yanına bırakıp eve geri döndü. donup kaldım o an. "acaba kutularda fazla gelip yiyemedikleri bi iki dilim de olsa pizza var mıdır?" düşüncesi içimi kemirmeye başladı. hem konteynerin içine de atmamıştı. sadece yanına koymuştu sonuçta. gerçi atsa ne fark ederdi ki? beni o noktaya getiren hayat fazladan bi adım daha attırmaz mıydı sanki…
zor da olsa kutulara doğru adımladım. aramızda sadece bi kaç metre mesafe olmasına rağmen dünyanın en uzun yolu gibi geliyordu o an. çok zor ilerleyebildim. kabullenemiyordum. yediremiyordum. birilerinin görüp görmeyeceği de umrumda değildi aslında. ben biliyordum ya daha ne olsun.
en üstte duran kutuya ellerim titreyerek uzandı. boştu. ikincide denedim şansımı. o da… sonra bi altındaki. hiç ısırılmamış iki dilim pizza karşıladı beni kutuyu açar açmaz. diğer boş kutuları kenara bırakıp olduğum yere çöktüm. sırtımı konteynere yaslayıp kucağımda duran kutudaki iki dilim pizzaya baktım. aklım almıyordu bu iki dilimin birileri tarafından hiç umursanmadan çöpe atılabilirken benim böylesine muhtaç oluşum.
ilk dilimden bi ısırık aldım. neredeyse hiç çiğnemeden yuttum. neli olduğuna dair hiç bi fikir oluşmadı zihnimde. sıcak mıydı yoksa soğuk muydu onu bile fark edemedim. iki üç ısırıkta bitirdim zaten ilk dilimi. sonrasında aynı hızla diğerini de.
açmadığım diğer kutuları da yokladım. sadece kenarları kalmıştı pizzaların. bütün iki dilimi yemeden önce onlara denk gelseydim muhtemelen tereddüt etmeden yerdim ama "o kadar da değil" dedim içimden.
gözlerim yaşardı, herhangi bi toza maruz kalmadan, tamamen yaşadıklarıma içerlenip. başımı da yasladım konteynere. serbest bıraktım içimde birikenleri, gözümde birikenler vasıtasıyla. bitmek bilmediler. durmaksızın süzüldüler yanaklarıma ve sakallarıma karıştılar.
eksik bi şeyler vardı. beni ya da benim gibileri bu duruma düşüren. ama bu eksiklik bizde değildi. o iki dilime hiç dokunmadan çöpe atanlarda da değildi. hayatın ta kendisi eksikti, yarım yamalaktı, olmamıştı. kaynağını bulamadığım, adını koyamadığım eksik bi şeyler vardı.
yazar turan
Kommentarer