tam “bittim” dediğim anlardan birinde elime iki tane kız geldi. fakat önümde ki para için söylenebilecek tek söz; "bi atımlık kurşun". böyle olunca hep bi bıyık altından gülerim kimseye çaktırmadan. bu sefer tuttum ama kendimi. neyse ki başlangıçta kimse potu arttırmadı. şaşırmadım desem yalan olur, çünkü dokuz kişiyiz masada ve elinde hiç bişey olmasa bile sığırın biri çıkıp heyecan olsun diye üç beş bir şeyler vurur. alem facebook pokercileriyle doldu.
ben içime içime sevinirken kurpiyer kadın açtı ilk üç kağıdı. aynen kadın kurpiyer var mekanda. bi kumarhane için kalite göstergesi olarak sayabileceğimiz kalemlerden biridir kadın kurpiyer. gerçi oyuncunun zararına bi durumdur bu ama çoğu kişi fark etmez kadını kesmekten, ince ince süzmekten. zararı ne derseniz, mekanda kadın kurpiyer olduğunda kazananın potundan en fazla %10 çekilecek ganyot, yerine göre %15 hatta %20 ye kadar çıkar. üstelik bahşişi de fazla bekler kadın kurpiyerler. beklemese bile millet yavşamak için fazla fazla atar.
gerçi bizim kurpiyerde baktırıyor kendine. özge diye bi hatun. en kral mankenlere taş çıkartır. uzun boylu, ince belli, dolgun kalçalı, göğüsleri 85B sütyene zor sığan, ince bilekli bi esmer güzeli. kıbrısda beş sene kurpiyerlik yapmış, sonra "yüzün eskidi" denilerek kapıya konulmuş. hiç bir kumarhane de almamış vukuatlı muamelesi yapıp. büyük kumarhanelerde böyle bi muhabbet vardır. belli bi zaman sonra ne kadar iyi olursa olsun kurpiyerleri çalıştırmazlar, oyuncular "benim bu kızla hiç şansım tutmuyor" diyip oyuna oturmadıkları için. iyi de olmuş aslında yoksa nerde tanışacaktık.
flop diye tabir ettiğimiz yere açılan ilk üç kağıda baktım ve az önce ki sevincim kursağımda kaldı. hepsi maça olmak üzre as, vale ve beş. ömer yavşağı sanki royal flush yakalamışçasına attı ortaya bi balya çipi. bana sıra gelene kadar iki kişi gördü, bir kişi de pas geçti. benim de görmem için atmam gereken para önümde duranın üçte birine denk geliyodu. "bi atımlık kurşun"un üçte birini ne üdüğü bekirsiz bi ele yatırmak ne kadar mantıklıydı karar veremiyordum. iki kızla per yapmıştım ama elinde iki maça olan renk yapıp beni ezebilirdi ya da daha yüksek bi perle şamarı yemek yüksek ihtimalli duruyordu o an masada. zaten hali hazırda açılmış bi as vardı. bende yoktu ama masada ki diğer sekiz kişiden birine destedeki diğer üç astan biri gitmiş olabilirdi. ben bu olasılıkları düşünürken özge'den "satranç mı oynuyoruz?" espirisi geldi. tabi masadaki herkes kıza yavşamak için güldü. çok umursamadan düşünmeye devam ettim. sonradan açılacak iki kağıda odaklandım ve bi anda önümde ki çiplerin üçte birini attım masanın ortasına. benden sonrakilerden üçü daha görüp bi tanesi pas geçti.
hemen ardından turn diye tabir ettiğimiz dördüncü kağıt açıldı. önce kağıda baktım sonra özge'ye. sevinçten gözlerim dolmuştu. o da anladı açtığı kağıdın hayırlara vesile olduğunu. inceden bi gülümsedi başını farklı tarafa çevirerek. set yapmıştım üç tane kızla.
neyse ömer yavşağı yine aynı rakamla arttırdı potu. benden önceki iki kişi tereddütsüz gördü. adamların bu kadar kendinden emin oynadıklarını görünce silkelendim bi. sonuçta beni geçebilecek beş olasılık daha vardı. yine de fazla düşünmeden attım elimdeki geriye kalan paranın yarısını da masaya. benden sonraki oyunda kalan üç kişinin üçü de gördü. tam yedi kişi oyundaydık son kağıda doğru gidilirken.
"river" diye tabir edilen son kağıt açıldığı an içimde yüzlerce meşale yakıp oradan oraya koşturmaya başladım hayali olarak. ama özge'ye bile bakmadım. içime içime yaktım sayısız meşaleyi. dördüncü kız da açılmıştı ve kare yakalamıştım ve o anda hiç bir olasılığı hesaplayamaz olmuştum. kimin elinde ne vardır, ne varsa kazanırım, ne varsa kaybederim düşünenez olmuştum. benim elimde kare vardı işte. kızlardan oluşan kale gibi bi kare. gözlerimi ömer'e dikip bekledim ne diyecek diye. arttırmadan "check" dedi. işte o an elimde biraz daha para olsun istedim. yakalamıştım onu. sıra bana geldiğinde ben arttırıp köşeye sıkıştırmalıydım onu ama imkanlar el vermedi. sıra bana geldiğinde önümdeki son kalan parayıda ortaya iterek “rest” dedim. masada kalan herkes gördü. ama arttıran olmadı. eğer ortada toplanan potu çekersem masadaki en büyük hisseyi elime alacaktım...
derken sırayla herkes eteğindeki taşları döktü masaya. sonuç benim için rüya gibiydi. kare kızı geçebilen bi kağıt yoktu kimsenin elinde. hayatımın en yüksek potunu önüme doğru itti özge, göğüslerini masaya yaslayıp inceden bi çatal frikiği vererek! üstelik çok ufak bir ganyot çekti. yüzde hesabına girmeden cüzi bir miktar aldı ortadan sadece. ama ben onun kadar alçak gönüllü olamadım. yüksekten uçarak uzattım bahşişini. iki kağıtla ikimiz de ihya olmuştuk. seans bitimine kadar korudum önümde ki parayı. hatta biraz daha arttırdım. saatler sabaha karşı dördü gösterirken seans sonu geldi ve "cash out" diyerek koydum paramı cebime. oyun devam edecek sanıyodum ama öylesine büyük bir potu çekip masadan çıkarmam diğer oyuncuların sinirlerini bozmuştu. oynamak istemediler. nitekim oyun tekrar kurulmadı.
bi taksiye atlayıp doğruca ofise gittim. kozyatağındaki plazanın altına yeni açılan bankanın atm'sinden hesabıma yatırdım tüm parayı. o günkü maaşıma göre yaklaşık on bir katı bi paraydı hesabıma geçen. yani neredeyse tüm yılın kazancını tek gece de çıkarmıştım. sabah ezanı okunmaya başladı. o saatten sonra eve gitmenin bi anlamı yoktu. ofise çıkıp bilgisayarımın başına oturdum. açıp açmamak konusunda çekimserdim biraz. kahve demlemek üzre kaltım yerimden. bisküvi kahve kombiniyle kahvaltımı yaparım diye düşündüm, sonra hesaba yatırdığım para geldi aklıma “biskrem ne amk” diyip ofisin karşısındaki taner böreğe gittim. duble kürt böreği söyledim yanında ince belli çayla. çay şekersiz ama böreğe bastım pudra şekerini. garson tip tip baktı ama "sikerler" dedim içimden. aldırmadım. garson içimden geçenleri gözümden okumuş olacak ki uzadı hemen. duble kürt böreği ve üç çaya on beş lirayı verip yol aldım.
tekrar ofise çıkıp bilgisayarımın başına oturdum. mesai saatine kadar transfer haberlerini okudum. okurken içimden bi ses "bu dursun özbek bizi bitirecek" dedi. sonra böyle düşünmek için erken olduğuna ikna ettim kendimi. adam göreve geleli daha bir iki ay olmuştu sonuçta.
yazar turan
Comentários